Must See: Munich Botanic Garden

Munich’s first botanical gardens were established in 1812 and were originally located between Stachus square and the central station, a park now known as Alter Botanischer Garten (“former botanical gardens”). However, in a short time there was no place left in the city center, so in 1914 new botanical gardens were established in Nymphenburg. This new botanical garden is an important working place for gardeners and botanists.

There are two different areas: the outdoor area spread over a 21-hectare garden and almost 15 greenhouses. The greenhouses are made like a labyrinth; you can move from one greenhouse to another without ever going out, and the temperature inside the greenhouses is increasing. Palm trees, orchids, cacti and bright butterflies make it feel like a movie scene. The entire botanical garden is home to about 19,600 species and subspecies. They say it would take weeks if you wanted to travel around the world to see these different species in place.

Munich Botanical Garden – goodcityguides
Munich Botanical Garden – goodcityguides
Munich Botanical Garden – goodcityguides
Munich Botanical Garden – goodcityguides
Munich Botanical Garden – goodcityguides
Munich Botanical Garden – goodcityguides
Munich Botanical Garden – goodcityguides
Munich Botanical Garden – goodcityguides
Munich Botanical Garden – goodcityguides
Advertisement

Tarot Bahçesi, Toskana

Toskana tepelerinde gizlenmiş canavarlar ve tanrıçaların gizli bir bahçesi. Bu bahçeye çılgın ve şehvetli Nanas’ıyla tanınan Fransız sanatçı Niki de Saint Phalle‘nin hayatının eseri diyebiliriz. İsmi Tarot Bahçesi, on dört dönümlük bir alana yayılıyor ve asırlık tarot güvertesine dayanan yirmi iki devasa heykelle dolu. İnanılmaz parlak renklere bürünmüş kadın dansçılar var. Adalet, Şeytan ve Dünya, alçı kaplı demir ve çelikle canlı bir şekilde işlenmiş, hafif kıvrımlı yüzeylerine gömülü ışıltılı mozaiklerle hayat bulan figürlerden sadece birkaçı. Yirmi yıllık bir süre boyunca yerel halkın yardımıyla inşa edilen bahçe – sanki bir cennet bahçesi gibi – gelenekselin sınırlamasını reddeden bir sanatçının çılgınca iddialı bir girişimine tanıklık ediyor.

Peki Niki de Saint Phalle kim? 1930’da Paris’te doğmuş, üç yaşındayken ailesiyle birlikte New York’a taşınmış. Zengin bir aileden geliyor. Babasının cinsel istismarına uğramış ve annesi de baya zalim bir kadınmış. Gençliğinde model olarak çalışmış ve on sekiz yaşında evlenmiş. Sonraki sekiz yıl içinde iki çocuğu olmuş, ancak kendini annelikle sınırlandırılmış hissetmiş; göçebe yaşama tutkun olduğu için bir yerde yaşamak zorunda kalmayı kendisiyle uzlaştıramamış. Yirmili yaşlarında sinir krizi geçirip intihar girişiminde bulunmuş, ve bir akıl hastanesinde altı hafta hapis cezasına çarptırılmış. Hayatının geri kalanının gidişatını belirleyen sanatın iyileştirici niteliklerini bu akıl hastanesinde keşfetmiş. Şöylediyor: “Zihinsel krizim uzun vadede iyiydi, çünkü klinikten bir ressam olarak ayrıldım.” 1950’lerin sonlarında tüfek kullanarak tuvale ateş etmekten, kendine güveni arttıkça boyutu da artan Nanas’ı şekillendirmeye kadar sanat deneylerini geliştirmeye devam etmiş. Asi bir rock star gibi olduğu söyleniyor çeşitli kaynaklarda. Aslında kendisi çağın en büyük feminist sanatçılarından.

Geçmişi Paris ve New York’ta geçen Saint Phalle 1955’te Barcelona’ya gitmiş ve Park Güell’i gezmiş. “Barselona’ya 1955’te gittim ve Gaudí’nin yapıtı olan Güell Park’ı gezdim. Bir yazgıydı sanki karşılaştığım. Derinden sarsılmıştım. Bunun sonunun günün birinde kendi bahçemi oluşturmak olduğunu biliyordum. Bir cennet köşesi… İnsanla doğa arasında bir buluşma yeri…”.

Saint Phalle’nin yolu 1979 yılında şans eseri İtalya’nın Capalbio köyüne düşmüş. Zeytin ağaçlarının arasındaki bu muhteşem araziye bayılmış. Arazinin sahibi olan Caracciolo ailesiyle tanışıp fikrini onlara anlatmış: Bir halka açık heykel parkı inşa etme planı. Projeye olan çekiciliği ve coşkusu zengin İtalyan ailesini de heyecanlandırmış ve hayalinin gerçekleşmesi için yeşil ışık yakmışlar. Saint Phalle’nin ikinci kocası, İsviçreli sanatçı Jean Tinguely, yeşilliklerden bir serap gibi yükselen ilk figürleri inşa etmesine yardım etmiş. Bu ilk heykellerden biri, Saint Phalle’nin 1998’de bahçe açılana kadar içinde yaşadığı, bir çift çıkıntılı göğüslü muazzam bir Nana olan İmparatoriçe imiş. Bahçenin yapımı sırasında romatoid artrit hastalığına yakalanmış; ellerini kullanamaz ve yürüyemez hale gelmiş ama çalışmaya devam etmiş. Sonunda bu muazzam Tarot Bahçesi’ni bitirmiş. Ortaçağı çağrıştıran dokusu ve taş evleriyle ayakta duran Capalbio’nun hemen yanında yükselen bu modern sanatın başyapıtlarından biri tam anlamıyla gizli bir hazine. Tezatlıkların güzelliği.

Tarot Bahçesine girmek, yaşayan bir sanat eseri deneyimlemek gibi diyor gezenler. Şimdi biraz hayal edelim: Tarot falındaki kartların adını verdiği ve onlara yeni anlamlar yüklediği heykellerle dolu bir bahçe. Çocuklar aynalı Baş Rahibe ve Hayat Ağacı heykellerine tırmanıp oynuyorlar ve kilometrelerce uzunluğundaki çevredeki tepelerin manzarasını izliyorlar. Aynalar ve seramik karolar bir renk ve ışık bolluğu yaratıp, kadın cinselliğini on beş metre yüksekliğe ulaşabilen fantastik figürlerle kutluyor. Bedenler kalpler ve çiçeklerle süslenirken, görünmeyen köşelerden şiir, adak ve diğer metinler okunuyor. Sadece bahçe duvarlarının içinde bile imkansızın birdenbire mümkün hale geldiği absürd, neşeli bir yer.

Çocukça bir bahçe gibi dursa da sonsuz hayal dünyasına sahip bir kadının farklı anlamlar yüklediği bu fantastik bahçeyi umarım sen de ben de bir gün görürüz!

apollo-magazine.com
DailyArt Magazine

Grimm Kardeşler ve Peri Masalları

Almanya Ortaçağ’dan kalan kasabaları ile gerçekten masal diyarı. Grimm Kardeşler, hayatlarını Alman halk masallarını toplamaya adamışlar ve bu masallar yüzyıllardır dünya çapında çocukların yataklarının başucundaki yegane kitaplara girmiş. Almanya, kardeşlerin Peri Masalı Rotası boyunca anlattığı hikayeleri hâlâ gururla sahipleniyor: Hansel ve Gretel, Bremen Mızıkacıları, Rapunzel, Kırmızı Başlıklı Kız… Mutlaka sen de küçükken bu hikayelerden en az birini (ki muhtemelen hepsini) okumuşsundur. Peki bu hikayelerin aslında küçük çocuklar için değil, büyükler için yazıldığını ve Almanya’daki gerçek kasaba ve tarihi binalardan ilhamla kaleme döküldüğünü biliyor muydun?

Halk masalları, insan uygarlığının kendisi kadar eski. Sözlü ve yazılı olan aynı hikayelerin farklı anlatımlarının bir birleşimi. Örneğin Külkedisi’nin hikayesi eski Çin ve eski Mısır’da da ortaya çıkmış. Anlatımdaki ayrıntılar, hikaye anlatıcısının kültürel kökenine bağlı olarak değişiyor. Mısır’da Külkedisinin terlikleri kırmızı deri, Batı Hint Adaları’nda ise kabak değil ekmek meyvesi dönüştürücü nesne. Jacob ve Wilhelm Grimm’in ilk kez 1812’de yayınlanan Alman halk masalları koleksiyonunda yer alan Külkedisi’nin hikayesinin orjinal versiyonu ise bugün bizim bildiğimiz hikayeden çok daha farklı. 

Grimm kardeşlerin anlattığı gibi, kadın kahramanın adı Külkedisi‘dir ve dilekleri, vaftiz annesinin asasının dalgasından değil, annesinin mezarında büyüyen ve akan gözyaşlarıyla suladığı bir ela ağacından gerçekleşir. Prens Külkedisini bulmaya cam değil altın ayakkabı teki ile gelir; üvey kızkardeşler de kıpırdayıp çığlık atmazlar, biri ayakkabıyı uydurmak için ayak başparmağını keser, diğeri topuğunun bir kısmını keser. Masalın sonunda Külkedisi ve prense eşlik eden iki beyaz kuş aslında onların mutluluğu için şarkı söylemiyordur; üvey kardeşlerinin gözlerini gagalıyordur.

Rapunzel de yine bizim bildiğimizden bambaşka bir hikaye. Rapunzel hamileyken, komşusunun bahçesinde büyüyen çan çiçeğine (marul cinsi, salata olarak yenilen bir bitki) aşeriyor ve kocası, karısı için biraz çan çiçeği almak için sık sık gizlice komşusunun avlusuna giriyor. Sonunda yakalanıyor; karşılığında komşuları Bayan Gothel’e doğacak çocuklarını vermeyi vaat etmek zorunda kalıyorlar. Bu şeytani büyücü, Rapunzel’i bir kuleye kilitliyor; kuleye sadece Rapunzel’in uzun, altın saçlarına tırmanılarak girilebiliyor. Bir gün kralın oğlu kuleye gidiyor, içeri nasıl girileceğini anlıyor; o ve Rapunzel birbirlerine aşık oluyorlar. Gothel bunu öğrendiğinde, Rapunzel’in saçını kesip ve onu çöle sürüyor; çölde Rapunzel ikiz doğuruyor. Gothel ayrıca kralın oğlunu kör ediyor, ancak sonunda Rapunzel’e giden yolunu bulup, iyileşiyor. Sonsuza dek mutlu yaşıyorlar (bu esnada Rapunzel’in eşine ve ikizlere ne olmuş onu bulamadım😊).

Grimm’in Peri Masalları başlıklı Çocuk ve Ev Halkı Masalları, Grimm kardeşlerin yayınladığı , dünyadaki en etkili ve ünlü folklor koleksiyonlarından biri. Napolyon Savaşları’nın (1803-1815) siyasi ve sosyal türbülansının ortasında, Fransa Cermen topraklarını fethederken, Jacob ve Wilhelm milliyetçilikle anavatanlarını ve miraslarını vurgulamak için yönlendirilmişler. Kültürün en saf biçimlerinin, bir topluluğu birbirine bağlayanların, nesilden nesile paylaşılan hikayelerde bulunabileceğine inanan Alman Romantik yazarlardan ve filozoflardan ilham almışlar. Hikaye anlatımı, Alman kültürünün özünü ifade etmiş ve halkının ruhunu ve temel değerlerini anımsatmış. 

Şimdi, bu hikayeleri konu olan kasabaları gezebileceğin bir Romantik Yol haritası var. Bu haritada görülecek 34 adet kasaba, köy, kale, kule gibi masallara ilham olan yerler varmış. Aslında baya popüler, belki de biliyorsudur ama ben ilk defa öğrendim. Romantik ve Almanya kelimelerinin yan yana gelişine ilk kez şahit oldum diyebilirim 🙈 Şimdi ise bu rotanın nasıl oluştuğunu, hikayesini ve hatta orjinal hikayesini de öğrenmiş olduk 💖 Özellikle Külkedisi’ne ilham olan Neuschwanstein Kalesi’ne bayıldım.

Monthly Good Istanbul Guide: February

Believe it or not; its February! When the weather is cold outside, its easy to get cuddled up on the sofa and watch Netflix all day. But there are so many things happening around, that you wouldn’t want to miss. Here are some of them.

Go Artsy

Marina Abramovic at Sakip Sabanci Museum. If you’re in Istanbul now, you’re fortunate enough to see most of the life-works of one of the best performance artist of our time. At the exhibition, you’ll also find real time performance art by many selected artists, check from this link before you go – if you’re interested seeing a particular one. There is a rumor that Abramovic herself will have a suprise performance in following days!

Dates: 31 Jan – 26 Apr

Address: Sakip Sabanci Museum, Emirgan

Bauhaus Imaginista: Moving Away. One hundred years after its foundation, bauhaus imaginista offers a new interpretation of the Bauhaus as a globally connected institution and as a proposition of modernity.

Dates: 28 Jan – 3 Apr

Address: SALT, Beyoglu

The Constantinapole Years at Mehser. Ever wondered what Istanbul looked like between 1919-1921? Visit Alexis Gritchenko’s exhibition showcasing streets and people of the city.

Dates: 7 Feb – 10 May

Address: Mehser, Beyoglu

Meanwhile in the Mountains: Sagalassos. Sagalassos is one of the best preserved ancient cities of Mediterranean. From mammoth bones to massive statues of the Roman emperors Marcus Aurelius; you’ll be amazed to see how close you are to real history.

Dates: 27 Nov – 28 May

Address: Yapı Kredi Cultural Centre, Beyoglu

Try Somewhere New

Dinner at Foxy Karakoy. Chef Maksut Askar and Levon Bagis have been dreaming to open up a wine bar with a menu filled with only local grape varieties. This dream is realized very recently, and we’re very happy that we now have such a cool place in Istanbul.

Address: Sub Karakoy, Beyoglu

Closed on Sundays & Mondays

Brunch at MSA’s Restaurant. Since its opening, MSA’s Restaurant renewed its menu over and over. Now, I believe they reached a peak note where everything is incredibly delicious! I love truffle fritatta with cheddar sausage.

Address: Sakip Sabanci Museum, Emirgan

A Local Food Gem

Day Day Bakery. You know if tradesman of Grand Bazaar recommend a place to eat, its really good. Day Day Bakery is baking with the same method since 1969 by using only real & fresh ingredients. There is always a que in front of it; and if “apple cookie” is finished you’ll hear people muttering outside. Go there early on a Saturday morning (around 9-ish) to try borek as well.

Address: Mollafenari, İskender Boğazı Sk. No:18, Fatih

Closed on Sundays

Unexpexted Museum

Museum of Innocence. A 19th-century house in Çukurcuma created by novelist Orhan Pamuk as a companion to his novel. The rumour is Mr Pamuk first started collecting items for the museum and then wrote the novel based on them. So the museum is where everything started. But for the sake of the experience, read the novel first, visit the museum later.

Address: Çukurcuma Caddesi, Dalgıç Çk. No:2, Beyoğlu

Closed on Mondays.

Explore a New City

Booked tickets to anywhere? Need inspiration? Check out my Good Madrid Guide!

İyi İstanbul Rehberi: Şubat

İnanması güç ama Şubat geldi! Dışarıda hava soğuk olduğunda, insanın tüm gün koltukta sıcak bir battaniye altında Netflix izleyesi geliyor (ki bu da şahane bir aktivite) ama şehirde olup biten bir çok şey var! Benim yapılacaklar listemde olanları sizinle de paylaşmak istedim; aşağıda bulabilirsiniz. Bu liste biraz şehri fiziksel olarak terketmeden, şehir hayatından kaçmanın yaratıcı yolları gibi oldu.

Kendinizi Sanata Verin

Marina Abramovic. Marina Abramovic bizim zamanımızın en iyi performans sanatçılarından. Sabancı Müzesi, 31 Ocak’ta başlayan seçkisi ile sanatçının 50 yıllık sanat hayatındaki en etkileyici performanslarını video ve fotoğraf dokümantasyonunu ile sergiliyor. Sanatçı tüm işlerinde “İnsanı İnsan Yapan Nedir?” sorusuna cevap arıyor, o yüzden sergiyi gezerken bu soruyu aklınızda tutun derim. Sergi ile ilgili en çok sorulan soru “Abramovic de orda mı?” oluyor; hayır kendisi canlı bir performans sergilemiyor. Ama bir süpriz yapma ihtimali varmış!

Sergide ayrıca birçok performans sanatçısı gerçek zamanlı performans sergiliyor. Gitmek istediğiniz tarihlerde hangi sanatçıların performans sergilediğine bu linkten bakabilirsiniz.

Tarih: 31 Oca – 26 Nis

Adres: Sakıp Sabancı Müzesi, Emirgan

Bauhaus Imaginista: Uzaklarda. Bauhaus’un kuruluşundan bir yüzyıl sonra gerçekleştirilen bauhaus imaginista, yeni bir tasarım eğitimi ve üretiminin önünü açan fikirleri Almanya’dan bütün dünyaya yayılan okula güncel bir yorumlama getiriyor.

Tarih: 28 Oca – 3 Nis

Adres: SALT, Beyoğlu

Istanbul Yılları. 1919-1921 yılları arasında İstanbul’un neye benzediğini hiç merak ettiniz mi? O yıllarda Istanbul’da yaşamış Ukraynalı sanatçı Alexis Gritchenko’nun gözünden İstanbul sokaklarını, binalarını, şehirdeki insanları keşfedin.

Tarih: 7 Şub – 10 Mayıs

Adres: Mehser, Beyoğlu

Bir Zamanlar Toroslarda: Sagalassos. Sagalassos, Akdeniz’in en iyi korunmuş antik kentlerinden biri. Mamut kemiklerinden, Roma imparatoru Marcus Aurelius’un devasa heykellerine; gerçek tarihe ne kadar yakın olduğunuzu görünce şaşıracaksınız.

Tarih: 27 Kasım – 28 Mayıs

Adres: Yapı Kredi Kültür Merkezi, Beyoğlu

Yeni Bir Yer Deneyin

Foxy Karaköy’de Akşam Yemeği. Şef Maksut Aşkar ve Levon Bağış, senelerdir sadece yerel üzüm çeşitlerinin sunulduğu bir şarap barı açmayı hayal ediyorlarmış. Bu hayal çok yakın zamanda gerçekleşti! Maksut Aşkar’ın efsane menusu ve Levon Bağış’ın özellikli şarap seçkisini denemek için Foxy Karakoy’e!

Adres: Sub Karaköy, Beyoğlu

Pazar ve Pazartesi günleri kapalı

MSA’nın Restoranında Brunch. Açılışından bu yana MSA’nın Restoranı menüsünü defalarca yeniledi ve şuan bence her şeyin inanılmaz lezzetli olduğu bir zirveye ulaştılar! Brunch için gittiğimizde, en sevdiğim Cheddar’lı Sosis ve Trüflü Patates.

Adres: Sakıp Sabancı Müzesi, Emirgan

Gizli Kalmış Bir Lezzet

Day Day Pastanesi. Kapalıçarşı esnafı yemek için bir yer tavsiye ediyorsa gözüm kapalı güvenirim. Day Day Pastanesi, 1969’da kurulmuş bir pastane, o günden bu güne meşhur elmalı kurabiyeleri, çikolatalı eklerleri, ve daha bir çok lezzeti hiç bozmadan aynı şekilde üretiyorlar. Önünde sürekli sıra var; mutfaktan her çıkan hemen tükeniyor, hemen de yenisi geliyor. O yüzden mutlaka yolunuzu düşürün ve deneyin. Sabah erken giderseniz (10:00’a kadar) börek de yiyebilirsiniz.

Adres: Mollafenari, İskender Boğazı Sk. No: 18, Fatih

Pazar günleri kapalı

Alternatif Müze Gezin

Masumiyet Müzesi. Bildiğimiz büyük, yüksek tavanlı binaların içinde olan müzeleri unutun. Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi romanında anlattığı aşk hikayesi ve karakterlerinin hayatındaki hayali nesneleri sergilediği, 19.yüzyıldan kalan bir evin içine kurulu büyüleyici bir Çukurcuma evi burası. Söylenenlere göre, Orhan Pamuk romanını yazarken en başından beri aklında müzesini yapma fikri varmış; o yüzden önce nesneleri toplamaya sonra yazmaya başlamış. Yani müze, kitap için her şeyin başladığı yer. Eğer kitabı okuyup ziyaret ederseniz, çok daha etkileyici oluyor.

Adres: Çukurcuma Caddesi, Dalgıç Çk. No: 2, Beyoğlu

Pazartesi günleri kapalı.

Yeni Bir Şehir Keşfedin!

Dört gözle bekledin bir seyahat var mı? “Nereye gitsek” ilhamına ihtiyaç duyanlara, İyi Madrid Rehberi‘ni öneririm, linki burda.

 

The secret of San Sebastian Cheesecake at La Viña

“Can you please cut from the middle?” we asked to the waitress at La Viña when he was plating us the famous San Sebastian Cheesecake. The cheesecake, which looks burnt from the top, surrounded by the parchment paper is hiding an incredibly soft custard cream in the middle. And that part is where the magic happens.

The first time we’ve been to San Sebastian was 3 years ago, for our honeymoon. The city is one of the gastronomic heavens on earth and seemed suitable for two food lovers to enjoy post wedding exhaustion. After weeks of extensive research on where to eat and what to eat; we have put La Viña on the list to try their burnt cheesecake.

When I eat something really good for the first time, at the very first bite my eyes fill with tears. I’ll be honest; that’s not what has happened at La Viña, BUT there was something addictive about it.

We’ve planned our second visit to San Sebastian for June 2019. Of course, I was not remembering the taste of the cheesecake from our previous visit; since in the land of perfect pintxos, cheesecake was not my first priority. So this time, we decided to eat it mindfully to understand what ingredients they might be using. And to compare it with B Blok Bakery, which is our favorite among all San Sebastian Cheesecake alternatives in Istanbul.

[By the way, I must say – if you’re not living in Istanbul – you’d be surprised to see this cheesecake almost at every cafe. Some serve it in the original way and others serve by putting chocolate sauce and some topping on.  Its so popular that one chef is suing another for using the same name in the menu!]

Let me describe you exactly how it tastes like after my second trial. Rounds of the slice is rough like cake; and in the middle you can clearly get the strong creamy cheese taste. For me, top layer of the cheesecake is where the magic happens. It tastes like salted caramel and burned butter.

As simple is always better, this cheesecake has only 5 ingredients: Salt, sugar, cheese, eggs and heavy cream. I’ve been down the internet rabbit hole to find out which cream is used in the original version and I FOUND IT! Gabriella Ranelli, who is running Tenedor Tours in San Sebastian and a friend of La Viña’s chef Santiago Rivera claims that Santiago uses San Millan. It is a popular cream cheese in Spain, close to Philadephia cheese but saltier.

And now, you know the secret. Will you try at home?

Follow me on instagram for more!

Ozge

La Vina’daki San Sebastian Cheesecake’in Sırrı

La Viña’daki garsona, bize ünlü San Sebastian Cheesecake’lerini servis ederken sorduğumuz ilk soru: “Tam ortasını da alabilir miyiz lütfen?”. Parşömen kağıdı ile çevrili, tepeden yanık görünen bu cheesecake tekerinin en ortası akışkan ve yumuşak oluyor. Ve garsona özellikle söylemezseniz, diliminizi servis ederken bu yumuşak kısım tabağınıza denk gelmeyebilir.

Uzcan’la San Sebastian’a ilk defa balayımızda gittik, 3 sene önce. Dünyadaki gastronomi cennetlerinden biri olan bu şehir tam bizlik. Gitmeden önceki haftalarda nerede ne yenileceğine dair kapsamlı araştırmalar yaptık ve listemize yanık cheesecake’i denemek için La Viña’yı koyduk.

Gerçekten iyi bir şeyi ilk kez yediğimde ilk ısırıkta gözlerim yaşla doluyor (misal Gaziantep’te Zeki Inal’ın şöbiyeti). Dürüst olmam gerekirse; La Viña’da yediğimde gözlerim dolmadı ama bu cheesecake’te bağımlılık yaratan birşey vardı.

San Sebastian’a ikinci seyahatimizi Haziran 2019’da yapmaya karar verdik. Tabii ki, önceki ziyaretimizden cheesecake’in tadını tam hatırlamıyordum; San Sebastian pintxos’ları ile ünlü bir şehir olduğu için cheesecake ilk önceliğiniz olmuyor. O yüzden bu sefer hangi malzemeleri kullandıklarını anlamak için dikkatle yemeye karar verdik. Ve İstanbul’da denediğimiz tüm San Sebastian Cheesecake reçetleri arasında en sevdiğimiz B Blok Bakery ile karşılaştırmak istedik.

[Bu arada – eğer İstanbul’da yaşamıyorsanız – bilin ki şuan hemen hemen her kafede bu cheesecake’i bulabilirsiniz. Bazıları orjinal şekilde, bazıları ise çikolata sosu koyup servis ediyor. O kadar popüler ki, aynı ismi kullanarak servis eden mekanlar birbirini dava etmişler!]

İkinci San Sebastian seyahatimizden sonra artık bu tadı tanımlayabilirim! Cheesecake tekerinden kesilen bir dilimin dış kenarları fırında pişmiş suflenin sertliğinde oluyor. Ortasından ise güçlü, biraz tuzlu ve kremamsı bir peynir tadı alıyorsunuz. Benim için en lezzetli yeri ortası olduğu kadar yanık üst kısmı. Peynirin içindeki süt yüksek sıcaklıkta karamelize olduğu için, tuzlu karamel ve yanmış tereyağı arasında bir tat alıyorum. Bir de yumurta kokmuyor! Istanbul’da denediklerimde beni en çok rahatsız eden yumurta kokusu…

İyi olan herşeyde olduğu gibi, çok sade bir malzeme listesi var: Tuz, şeker, krem peynir, yumurta ve krema. Orijinal reçetede hangi peynirin kullanıldığını bulmaya baya taktım ve Google’da saatler süren araştırma sonunda BULDUM! San Sebastian’da Tenedor Tours’un sahibi ve La Viña’nın şefi Santiago Rivera‘nın bir arkadaşı olan Gabriella Ranelli, Santiago’nun San Millan krem peyniri kullandığını söylemiş. Hatta reçetenin gizli olmadığını ve Santiago’ya sorarsanız kendisinin de söyleyeceğini söylüyor. Bu peynir İspanya’nın popüler bir krem peyniri, Amerikalıların Philadephia peyniri gibi ama daha tuzlu.

Şimdi cheesecake’in sırrını sen de öğrendin, evde denemeye var mısın?

Özge

 

 

 

 

The Hit List for Food & Drinks in Barcelona

(Rehberin Türkçesi ve haritası için yazının aşağısına inin)

I’ve been going to Barcelona for almost 9 years now, and as city is evolving I realized so am I. Below is the list I make from our last visit, and all of them are very recent favorites. Enjoy!

Brunch

Federal Cafe. Pioneer for Australian type breakfast. I love their place in Gotic (they have another branch in Sant Antoni) ; a place where you can sit and enjoy your coffee for hours while watching people pass by the passage.

Caravelle. An American Style Diner. Everything from the brioche burger buns, to the hot sauces is hand-made in Caravelle’s kitchen. They always try new things; so go there and surprise yourself! I prefer Caravelle for brunch, but check them all day long.

Can Dende. Really good pancakes.

Coffee

When it comes to coffee taste and atmosphere of the shop are equally important for me. That’s why these 3 are my absolute favorites.

Cafe Cometa.

Nomad Coffee.

Satan’s Coffee.

Lunch

El Pachuco. Mexican. They have tacos, nachos and quesadillas in the menu. I’ve never been to Mexico but El Pachuco’s tacos are the best I’ve tried so far. It goes perfect with Michelada. Plus, they make their own hot sauce – the perfect condiment for tacos.

el pachuco good city guides

Quimet y Quimet. A traditional tapas bar, famous for its Montaditos (small sandwiches). We keep coming back to this place because for me they found the perfect umami taste; sweet and sour notes combined with a crunchy bread. Try these 3 Montaditos: 1- Salmon & yoghurt & truffled honey 2- Baby squid & onion 3- Cured beef meat & sweet tomato

La Cova Fumada. I can write forever about this place. But instead, I’ll simply say its a legendary bodega. They grill freshest sea food; sardines, mackerel, prawns, squid, octopus with garlic and parsley.  You should go there around 11 a.m. since there is always a que and food finishes by 1 p.m.!

Bormuth. Local tapas bar, quality food.

bormuth good city guides

Dinner

Canete. My best memories in Barcelona are from Canete. Its loud, lively and full of laughter. So typical Spain! Food is exquisite; try squid sandwich and aged beef steak with foie. And always call to reserve beforehand! A bit pricey vs rest of Barcelona.

El Sortidor de la Filomena Pagès. Patatas bravas are magic, I love their chilli mayo sauce. The interior is from more than 100 years ago; you still feel the atmosphere around. Plus, everyone there was local – very rare to find in Barcelona. Prices are reasonable.

El Xampanyet. The minute you walk in, El Xampanyet gets you with its charm. Order anything from the bar you like, they are all delicious. Our favorite is grilled meat with pedron peppers. And also, champagne runs like water.el xampanyet

La Flauta. Best classic tapas restaurant, which is not very touristy. Rest of the tapas alternatives like Ciudad Condal or Cerveceria Catalana are floading with tourists.

7 Portes. Your search for the best paella is over! Head to 7 Portes.

Cocktails

La Confiteria. Latest favorite cocktail bar discovery in el Raval. Back in 1912, the venue used to be a neighborhood candy shop. While renovating the interior, they kept most of original decor which is jaw dropping.  Tiles on the floors, oak parquet, painted ceiling… Sip your Old Fashioned among them.

la confiteria good city guides

Barselona’da Ne Yenir? Ne İçilir? Favoriler Rehberi

Neredeyse 9 yıldır Barselona’ya gidiyorum, şehir her gittiğimde biraz değişmiş oluyor. Eskiden bayıldığım yerlere artık eskisi kadar bayılmadığımı, farklı lezzetler aradığımı farkettim. Mesela Brunch & Cake’i çok severdim, şimdi lezzettense görsellik yemeğin önüne geçmiş gibi hissediyorum. Instagram feed’i için güzel görünen yerlerdense ruhu olan yerler daha hoşuma gidiyor. O yüzden bu listede, son ziyaretimden en sevdiklerimi bulabilirsin. Keyfini çıkar!

Brunch

Federal Cafe. Avustralya tipi kahvaltıda öncü. Gotic’teki yerlerini çok seviyorum (Sant Antoni’de başka bir şubeleri daha var); pasajdan geçen insanların günlük koşturmalarını izlerken geçerken saatlerce oturup kahvenin tadını çıkarabileceğin bir yer.

Caravelle. Amerikan Tarzı Diner. Burgerlerden acı soslara her şey Caravelle’nin mutfağında el yapımı. Her zaman yeni şeyler deniyorlar, o yüzden menü sürekli değişiyor. Ben brunch’larını seviyorum çünkü ekmekleri çok iyi.

Can Dende. Pancake’leri favorim

Kahve

Kahveye gelince, benim için en önemlisi kahvenin tadı. Ama atmosfer de bir o kadar önemli. Şu 3 kahve dükkanını çok tavsiye ederim:

Cafe Cometa.

Nomad Coffee.

Satan’s Coffee.

Öğle yemeği

El Pachuco. Meksikalı. Menüde tacos, nachos ve quesadilla var. Meksika’ya gitmedim ama El Pachuco’nun tacosu şu ana kadar denediğim en iyi taco. Michelada ile mükemmel gidiyor. Ayrıca kendi yaptıkları acı sosu da mutlaka dene. Uygun fiyatlı bir öğle yemeği.

Quimet y Quimet. Montaditos’u (küçük sandviçleri) ile ünlü geleneksel bir tapas bar. Buraya her geldiğimizde mutlaka uğrarız çünkü umaminin kitabını yazmışlar diyebilirim. Altta gevrek bir ekmek, üstündeki malzeme birleşimlerinde de tatlı ve ekşi notlar bir arada. Bu 3’ünü deneyin: 1- Füme somon, yoğurt ve trüflü ballı 2- Bebek kalamar ve soğanlı 3- Kurutulmuş dana eti ve tatlı domatesli

La Cova Fumada. Burası hakkında sonsuza kadar yazabilirim. Barselona’da sadece 1 öğle yemeği hakkınız varsa, burası olmalı! Taptaze deniz mahsullerini alıyorlar; ızgara yapıp, mis gibi soğuk sıkım zeytinyağı ve sarımsak ile servis ediyorlar. Sardalya, uskumru, karides, kalamar, ahtapot… Hepsi şahane! Saat 11 civarında kapıda ol, çünkü çoğunlukla sıra oluyor ve 13: 00’de bitiyor. Veya akşam saatlerine de bakabilirsin.

Bormuth. Yerel tapas bar, kaliteli yemekler.

Akşam yemegi

Canete. Barselona’daki en güzel anılarım Canete’den. Gürültülü, canlı ve kahkaha dolu. Yemekler mükemmel; kalamar sandviç ve kaz cigeri & biftek’i dene derim. Rezervasyon şart. Diğer önerilerime göre biraz daha pahalı, özel günler için doğru tercih.

El Sortidor de la Filomena Pages. 100 yıldan eski bir resturant, renove edilip tekrar hayata dönmüş. İçeride neredeyse hiç turist gormedim diyebilirim; ki bu Barselona gibi artık turist akınına uğrayan bir şehirde çölde vaha bulmak gibi. Patatas bravasının sosuna bayıldım! “Gunun yemegi” menusunu isteyin, lezzetli seçenekler vardı. Fiyatları da makul. Bazı akşamlar caz dinletisi oluyor.

El Xampanyet. İçeri girdiğiniz dakikada, El Xampanyet cazibesi ile insanı yakalıyor. Bardan istediğin her şeyi sipariş edebilirsin, hepsi çok lezzetli. En sevdiğimiz ise pedron biberli ızgara et. Ayrıca kendi yaptıkları Cava’dan sipariş edin, su gibi akıyor.

La Flauta. Çok turistik olmayan (bence) en iyi klasik tapas restoran. Ciudad Condal veya Cerveceria Catalana gibi tapascılar genelde Amerikalı turist kaynıyor.

7 Portes. En iyi paella. Senelerdir değişmeyen reçetesi ve lezzeti ile kesinlikle favorimiz!

Kokteyl

La Confiteria. El Raval’daki son kokteyl barı keşfi. Mekan 1912 yılında mahallenin eski şeker dükkanıymış. Hala aynı fayansları, meşe parkeleri, Ronesans gibi resimli tavanları, orjinal barı ile tek kelime ile efsane bir yer! Koktely menusu ise mekan dokusuna 180 derece tezat; çok modern. Tek yemek hakkınız varsa La Cova Fumada’ya gidin demiştim, tek bir içki hakkınız varsa da buraya!

 

 

Looking for free activities in Istanbul? Here is your guide.

You’re in Istanbul and you’re on budget. Or you just want to hang around without spending so much money. Join the club! You know what they say, best things in life are free!

Treasure hunting in Ferikoy Flea Market

Goodcityguides istanbulGoodcityguides istanbul ferikoyGoodcityguides istanbul ferikoy 2Ferikoy Flea Market is the biggest flea market in the city. Its open to visitors since 2010, every Sunday. I wrote a detailed guide about Ferikoy Flea Market, link in here.

Take a look inside old apartments in Beyoglu

In 19th century, Beyoglu used to be a little Europe; hosting European embassies, palaces and its citizens. Some of the old apartments still keep the same atmosphere, and if you’re lucky – they keep the same design as well. Just look inside if you see an open door!

Goodcityguides istanbul beyoglu

Read a book or study in Salt Galata

Salt Galata is located on the Bankalar Street, Karakoy. It has a research gallery, suitable to host nearly 200 people, where you can spend hours in its quiet environment. I sometimes go there early in the morning to read my mails or simply to work online.Goodcityguides istanbul saltGoodcityguides istanbul salt 2

It used to be Ottoman Bank back in Ottoman times. Apart from using the research gallery, you can wander around its beautiful architecture. White walls, high ceilings, big wooden doors are just divine.

Dive into antiques in Cukurcuma

Goodcityguides istanbul cukurcumaCukurcuma is one my favorite neighborhood in Istanbul. And its famous with its numerous antique shops. Each one has unique items; books, records, lamps, funny items, etc. Find my Cukurcuma guide in here.

Watch Bosphorus in Rumelihisari

Goodcityguides istanbul rumelihisariSomething you can’t find in most of European cities: a coast line. On a sunny day, you can enjoy walking from Ortakoy to Emirgan. Trip will take around 45 minutes, but time flies by while watching ships and boats pass by. Most picturesque stops are in Rumelihisari, its less crowded with people and home to waterside mansions.

Climb to the terrace of Konak Cafe in Galata

Goodcityguides istanbul galataGoodcityguides istanbul galata 290 meters away from Galata Tower, you’ll find Konak Cafe. It has 2 floors; the first floor is full of of grandma style furniture that can be overwhelming. Just keep climbing!  Its terrace in the second floor has arguably one of the best Istanbul views. You can see full Bosphorus, a very close view of the old city Sultanahmet and Beyoğlu Ophthalmic Education & Research Hospital. They don’t complain if you just take a photo and leave; but you can order tea out of courtesy.

Bonus: Entry to Pera Museum is free on Fridays between 18:00-22:00, entry to Sabanci Museum is free on Wednesdays and Istanbul Modern is free on Thursdays!

Istanbul’da Cüzdanınıza Dokunmadan Yapabileceğiniz Aktiviteler

İstanbul’dasın ve kısıtlı bütçen var. Ya da sadece çok fazla para harcamadan takılmak istiyorsun. Kulübe katıl! Hem büyüklerimiz ne demiş, bu hayatta en iyi şeyler bedavaya sahip olduklarımız!

Feriköy Bit Pazarı’nda hazine avı

Feriköy Bit Pazarı, şehirdeki en büyük bit pazarı olarak geçiyor. 2010’dan beri her pazar ziyarete açık; ben çoğu zaman sadece dolaşmak için gidiyorum (aldıklarımın sayısı 5’i geçmez herhalde). Sen de gezmeye, ufkunu açmaya gidebilirsin. Feriköy Bit Pazarı ile ilgili detaylı bir rehber yazmıştım, linki burda.

Beyoglu’ndaki tarihi apartmanları gezin

19. yüzyılda Beyoğlu, Paris ve Londra esintileri taşıyan küçük bir Avrupa gibiydi. Konsolosluklar, Venedik Sarayı, Fransız Sarayı gibi saraylar ve Beyoğlu’na yerleşen Avrupalılar ile.. Hala bu dönemden kalan, orjinal atmosferinde apartmanlar var. Kapılarını açık bulursanız hemen içeri dalın!

Kitap okumaya veya çalışmaya Salt Galata’ya

Karaköy’deki Bankalar Caddesi’nde eski Osmanlı Bankası uzun bir süredir Salt Galata’ya ev sahipliği yapıyor. Sakin bir ortamda saatlerce vakit geçirebileceğin, yaklaşık 200 kişinin sığabileceği kadar büyük bir araştırma galerisi var. Ben bazen sabahları erken saatlerde maillerimi okumak ya da çalışmak için gidiyorum.

Araştırma galerisininin dışındaki diğer alanları da mimari olarak çok güzel. Beyaz duvarlar, yüksek tavanlar, büyük ahşap kapılar… Sadece dolaşmak için bile gidilir.

Çukurcuma’da antikalara dalın

Çukurcuma, İstanbul’daki en sevdiğim semtlerden biri. Bir hikayeye göre, Fatih Sultan Mehmet Istanbul’un fethi sırasında “Bugun Cuma’yı şu çukurda kılalım” demiş ve bölgenin adı Çukurcuma olmuş. Gerçekten de Cihangir ve Karaköy arasındaki çukurda kalıyor.

Ve bu semt sayısız antika dükkanı ile ünlü. Her birinin kendine özgü öğeleri var; kitap, kayıt, lamba, ilginç eşyalar gibi. Çukurcuma ile ilgili bir rehber yazmıştım, detaylar linkte.

Rumelihisarı’ndan boğazı izle

Avrupa şehirlerinin çoğunda ne yok? Uzun bir sahil şeridi. Güneşli bir günde, Ortaköy’den Emirgan’a yürüyerek gidebilirsin. Yolculuk yaklaşık 45 dakika sürecek; ancak gemileri, vapurları izlerken zaman hızla akıp geçiyor. Bana göre en fotoğrafik duraklar Rumelihisarı’nda! Kalabalık azaldıkça güzel yalıların sayısı artıyor.

Galata’daki Konak Cafe’nin terasına tırman

Galata Kulesi’ne 90 metre uzaklıkta Konak Cafe’yi bulacaksın. Birinci katındaki atmosferi biraz basık, büyükanne tarzı mobilyalar var (o sevimli vintage olanlardan değil). Merdivenleri çıkmaya devam edersen Istanbul’un belki de en güzel teraslarından biriyle karşılaşacaksın. Bu terastan boğazı bir uçtan diğerine görebilir, yakından Sultanahmet’i kesebilir ve Beyoğlu Oftalmik Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin bahçesine kuşbakışı bakabilirsin. Ayrıca Galata Kulesi de uzansan tutabileceğin kadar yakın.

Terasa sadece manzarayı izlemek ve fotoğraf çekmek için çıkabilirsin; ama nezaketten bir çay sipariş etsen bence fena olmaz. Böylece daha uzun da oturmuş olursun.

Bonus eklemeler: Pera Müzesi’ni 18:00-22:00 saatleri arasında Cuma günleri, Sabancı Müzesi’ni Çarşamba günleri, İstanbul Modern’i ise Perşembe günleri giriş bedeli ödemeden gezebilirsin!

 

 

8 Most Incredible Experiences in Cappadocia, Ranked

No travel has been influential on me to reset everything I have on my mind about projects and chores waiting for me at work & home like Cappadocia. Its such an otherworldly place; there are no buildings, no sign of urbanization, no distractions; just you and the weird nature.

I’ve been to Cappadocia twice, once when I was a kid for a school trip and another time for a business meeting. But when I stumbled upon on internet all the things that I’ve missed in my first two visits, a new phrase surfaced my in my brain: I must go again. And that’s what I did.

Before arriving I did an extensive research. My checklist filters activities like “Is it a tourist trap or not?”, “Will I be sad if I miss that spot?”; and I arrived to a final list. As I checked everything on my list, I am sharing with you – so you’ll have these incredible experiences as well.

no8. Visit Narlikuyu Crater Lake. You can’t see the lake until you drive to the top. But when you do, you are wow-ed!

no7. Take a walk in Ihlara Valley. Don’t forget to bring comfortable shoes, since you have to climb nearly 400 steps! There are hidden churches in the valley, since Christians practiced their religion under pressure. Frescos in the churches were exceptionally beautiful.

no6. Shop for ethnic carpets. There are different carpet ateliers in Cappadocia, most of them work with local producers. My favorite was Bazaar 54; I fell in love with (unfortunately) the most expensive carpet they have. There is also Galeria Ikman which is an Instagram popular spot; and you have to pay 50 TL to get a shot!

no5. Take a break at Ziggy Cafe. You’ll enjoy the terrace big time.

no.4 Photograph fairy chimneys. Must see ones are “3 Beauties”, “Guvercinlik Valley”, “Dervent”, “Pasabag” and “Goreme Open Air Museum”.

no3. Watch Goreme from a Cave House. Arrive at sunset to watch the beauty of old town. We were there in midday, the view was nice but I assume it must be spectacular at sunset. Argos, Museum Hotel, Sultan Cave Suits are within favorites.

no2. Wine & Cheese at Sacred House. Its a concept boutique hotel, and concept is quite unique. Owner of the hotel said it took him 13 years to finish it, since everything was built from scratch; decorations are antique and collected from all over the world.

I felt like I was invited one of Dan Brown’s book setting. Words and photography can’t explain how shocked I was. Let me say, I heard a Chinese couple scream when they check in to their room!

no1. Watch hot air balloons at sunrise. Aaaah, I can’t get over it! I talked about this experience in my previous post, link here.

Bonus: Ride horses while hot air balloons are taking off. Now, that was epic! I was watching hot air balloons as they started to take off, and suddenly I saw people with cowboy hats riding horses between balloons. I tried to capture the moment in below photo; my heart skipped a beat! I guess you should find a tour doing this activity, just ask to your hotel for arrangement.

The Guide You Need Before Planning A Trip to Cappadocia

“My friends told me in a city in Turkey, people are riding camels!” said my Portuguese friend. I am very used to getting odd questions about Turkey like “Do you wear Hijab?”, “Is it always sunny?”, “Can you hold hands in public?” etc. And honestly, these questions frustrate me. Unfortunately, Turkey’s diverse culture is not very well reflected in global media, but that’s the subject of another post. Lets come back to camels!

I was between amused and upset trying to answer my Portuguese friend, but it turns out she was right! People actually ride camels in Turkey, and its in the fairyland of Cappadocia. Of course, its for touristic purposes, but you’ll definitely see camels.

What else to expect and how to plan a visit? I tried to answer frequently asked questions below.

How to arrive to Cappadocia? First alternative is by plane. You can either arrive to Nevsehir or Kayseri airports, then transfer to Cappadocia by airport shuttle or cab. Another alternative is to drive to Cappadocia by car, which I highly recommend; since you can stop by Ihlara Valley and Salt Lake on the way. From Istanbul, it takes around 8 hours by car.

Best time to go: Spring & Autumn. Due to its altitude summers are hot and dry; winters are snowy and cold. Nevertheless, I think snow must be adding more magic to the charm.

How many days to spend? Ideally 3 days, not to rush & to feel serenity of the atmosphere.

Where to stay? Definitely, in a cave hotel! I had a chance to stay in Argos once; no wander why they call that place the most romantic hotel in Europe. Besides Argos, you can find other cave hotels like Sultan Cave Suits or Museum Hotel. There are also more affordable ones like Cappa Villa.

How to get around? Cappadocia is located on a 25.000 km2 land, so its huge. Rent a car or a shuttle with a transfer. I recommend to look for global firms like Avis or Sixt.

How safe is the hot air ballooning? I got on a hot air balloon once, and honestly I can’t say its 100% safe. You’re standing in a wooden basket; there are 2 forces that can move it – the wind and the fire in the balloon. The “balloon riders” are very experienced but the balloon itself is not very technological. Its your choice to take the risk or not. But I must say, its a once in a life time experience! You really feel like you’re flying.

How much is hot air ballooning? $130.

How to arrange hot air ballooning? Reserve your hot air ballooning experience with big firms like DMC, Kapadokya Balloons or Butterfly Balloons.

Don’t leave it to the last day, because balloons don’t get approval to fly everyday. When its windy the tour gets cancelled. Check out this link to see if there is a green flag or a red flag to take off.

Best place to watch balloons: Now this is an otherworldly experience! At 6 a.m. we were at Goreme National Park to watch balloons take off and float in the air. They were so close, I thought I can touch them with my hands!

Goreme National Park is totally free! If you want to shoot balloons from a cave hotel in Goreme, beware that most of them don’t accept guests from outside. Even they do, they ask for fee! Just saying…

If you have other questions, don’t hesitate to ask!

Ozge

Boulangeries and Pâttiseries of Paris

It’s 7 a.m. in Paris, and we don’t look stressed at all! Why should we, we’re on vacation, right? But no, we think we found the best boulangerie in Paris; and they said we have to arrive early to get warm & fresh goodies.  We take our task very seriously and hit the road (I mean we take the metro).

Du pain et des idees. The reason why we woke up so early. Boulangerie of a passionate baker, Christophe Vasseur. He used to be a white collar, until one day he decided not to. Then, all he did was to work to be the best baker in Paris. What is so special about this place? They opened their doors in 2002, in a real old bakery dating back to 1889. Their methods are 100% traditional, its like time travel. What to eat? Pistachio & chocolate escargots! Luckily, we were there by the fig season, so we had to change to try WARM fig tart.

Second favourite was des Gateaux et du Pain. Genius behind the store is chef Claire Damon. She won Prix d’Excellence Relais Desserts; which is like the Oscars of pastry category – and she is the only woman winning this award. First we bought croissants and french toast. Sat to the café next door, ordered coffee. The first bite from croissant brought tears to my eyes. Got up, walked back to des Gateaux et du Pain and bought some more varieties. Oh my!

Before we move on, I want to give you a little tip: Boulangerie and Pâtisserie is not the same. Boulangerie is the one which bakes bread & varieties (that’s why you should go to a Boulangerie for breakfast), whereas Pâtisserie is the one that makes desserts. For me it was important to know the difference, now you know too!

Next, pâtisseries!

You’ll be mind blown about quantity of really good pâtisseries existing in Paris. I’ll share the ones I tried; all of them were exceptionally delicious, but I am sure rest of them are as good as well.

Paris Brest of Sebastien Gaudard, Mont Blanc of Muscade, Tarte Infiniment Vanille of Pierre Herme, fresh made chocolate at Alain Ducasse, Tarte Framboise at Boulangerie Utopie, Mille-Feuille at Angelina, and many more…

What I admire the most about the chefs of best boulangeries and patisseries in Paris is how passionate and hard working they are. Its almost a craftsmanship! Each bread/ dessert is carefully made by hand, paying immense attention to detail.

I am so thankful that I had the chance to taste them!

Hope you will too!

Ozge