Joan Miro’nun Mallorca Stüdyosu

Bu hikayemiz, en sevdiğim sanatçılardan biri Joan Miró‘nun Mallorca, İspanya’daki Evi/Stüdyosu/Müzesi. Miró, 1893 Barselona doğumlu, Katalan, Sürrealit bir sanatçı. Barselona’ya gittiysen, mutlaka şehrin etrafında eserlerini görmüş hatta müzesini bile ziyaret etmiş olabilirsin. Barselona doğumlu olsa da, Miró en güzel ve en verimli yıllarını İspanyol şehri Mallorca’da geçirmiş.

Tüm sanat hayatı boyunca, serbestçe eserlerini yapabileceği, “herşeyin mümkün olduğu” büyük bir stüdyo hayali kuruyor. 1938 yılında, 45 yaşındayken Paris’te yaşıyor ve orada başka bir Katalan sanatçı, mimar Josep Lluís Sert ile tanışıyor. Hayalini Sert’e anlatıyor, o esnada Mallorca’dan arazi satın alıyor ve stüdyoyu projelendirmeye başlıyorlar. Tek sorun, Sert ülkesinden sürgünde, o yüzden süreç “biraz” uzun sürüyor ve Sert sadece 1 kez özel izinle İspanya sınırlarına girip inşaatı kontrol edebiliyor. Sonunda, 60 yaşındayken Miró stüdyosuna taşınabiliyor. Ve ömründe yaptığı eserlerin 3’te 1’ini burada yapıyor. 

Peki neden gidelim? 2018 yılında stüdyo renove edildi; detaylı analizler ve araştırmalar ile stüdyo Miró’nun en son bıraktığı hale getirildi. Yerdeki fırça izleri, komidindeki tenis şapkası, boş bir Cava şişesi, ilham aldığı objeleri,… Miró’yu yaşamak, o atmosferi solumak “gitmek istediğim yerler” listesine en yukarıdan girdi! Şuan İspanya’da olsak, gezebilirdik; o yüzden geleceğe bilet almak istersen (9€) linkten rezervasyon yapabilirsin 🎫

Fundacion Joan Miro
Nytimes
Buro 24/7
Advertisement

A Carnivore’s Dream: Casa Julián

Warning! This story contains lots of content about meat; you might want to switch to my other guides if you’re vegan or vegetarian.

My biggest dream is to take a break from work for 2 months and wander around Spain with car; going from one town to another. Why? I really love the country, the language and the people. And I know Spain is more than just Barcelona and Madrid.

If you’re following the blog for some time, you’ll know by now Uzcan’s super power: He is a master when it comes to finding really good and authentic restaurants, which have lots of history. This time, he found one in Tolosa, at a 45 minute drive from San Sebastián.

In a poorly lit, cellar like basement, Casa Julián is serving meat since 1954. The meal starts with their special “piquillo” peppers, they arrive to the table while still sizzling on a white plate. The look is not very appetizing, but taste is so delicious! Then, you’ll have some seasonal side dishes. Within those, if you’re lucky enough to catch the white asparagus season – please order those.

You’ll reach the climax when meat is served. If you’re wandering how they’re grilling, watch its video at Uzcan’s food blog, here.

The meal ends with burnt cheesecake, which I forgot to capture on camera since I was busy eating it. Accompanied by a glass of sweet vine.

A single bite to any of the above is enough to plan your trip to Tolosa.

Bon Appétit!

Bir Etoburun Hayali: Casa Julian

Uyarı! Bu hikayede et hakkında konuşuyoruz; vegan veya vejeteryansanız diğer rehberlerime geçmek isteyebilirsiniz.

En büyük hayalim işe 2 ay ara verip İspanya’da köy köy, kasaba kasaba tekrar dolaşmak. Çünkü İspanya Barcelona ve Madrid’den ibaret değil (iki şehri de çok sevsem de), her bölgenin hikayesi, dili, insanı farklı. O yüzden birazdan okuyacağınız keşiften çok etkilendim!

Rehberleri bir süredir takip ediyorsanız, şimdiye dek Uzcan’ın süper gücünü öğrenmiş olmalısınız: Geçmişine sadık kalan, iyi ve otantik restoranlar bulma konusunda kendisi ustadır. Bu sefer bulduğu yer, San Sebastián’a arabayla 45 dakikalık mesafede Tolosa şehrindeydi.

Loş ışıkların altında, bodrum katında bir mahzende, 1954’ten beri et servisi yapan bir restoran: Casa Julian.

Yemek, özel “piquillo” biberleriyle başlıyor, biberler sofraya geldiginde beyaz tabakta hala cızırdıyorlar ve nefes alıp verir gibi kabarcıklar çıkarıyorlar. Tadı inanılmaz lezzetli! Daha sonra sıcak başlangıçlara geçiyorsunuz. Eğer beyaz kuşkonmaz mevsiminde geldiyseniz şanslısınız, mutlaka sipariş edin.

Yemeğin doruk noktası ise tabiki etin servis edildiği an. Eti full tuz ile kaplayıp, yatay bir ızgarada ateşin üstüde ağır ağır pişiriyor et ustası. Kendisi 2.kuşak, Casa Julian’ın torunu. Nasıl pişirildiğini merak ederseniz, Uzcan’ın yemek blogunda videosunu izleyebilirsiniz – linki buraya ekledim.

Yemek, yanık cheesecake ile son buluyor. Fotoğrafını çekememişim bir an önce tadına bakmak istediğim için. Yanında da tatlı şarap.

Tolosa’ya seyahatinizi planlamak için yukarıdakilerden herhangi birinden tek bir ısırık almak yeterli.

Afiyet olsun!

The Hit List for Food & Drinks in Barcelona

(Rehberin Türkçesi ve haritası için yazının aşağısına inin)

I’ve been going to Barcelona for almost 9 years now, and as city is evolving I realized so am I. Below is the list I make from our last visit, and all of them are very recent favorites. Enjoy!

Brunch

Federal Cafe. Pioneer for Australian type breakfast. I love their place in Gotic (they have another branch in Sant Antoni) ; a place where you can sit and enjoy your coffee for hours while watching people pass by the passage.

Caravelle. An American Style Diner. Everything from the brioche burger buns, to the hot sauces is hand-made in Caravelle’s kitchen. They always try new things; so go there and surprise yourself! I prefer Caravelle for brunch, but check them all day long.

Can Dende. Really good pancakes.

Coffee

When it comes to coffee taste and atmosphere of the shop are equally important for me. That’s why these 3 are my absolute favorites.

Cafe Cometa.

Nomad Coffee.

Satan’s Coffee.

Lunch

El Pachuco. Mexican. They have tacos, nachos and quesadillas in the menu. I’ve never been to Mexico but El Pachuco’s tacos are the best I’ve tried so far. It goes perfect with Michelada. Plus, they make their own hot sauce – the perfect condiment for tacos.

el pachuco good city guides

Quimet y Quimet. A traditional tapas bar, famous for its Montaditos (small sandwiches). We keep coming back to this place because for me they found the perfect umami taste; sweet and sour notes combined with a crunchy bread. Try these 3 Montaditos: 1- Salmon & yoghurt & truffled honey 2- Baby squid & onion 3- Cured beef meat & sweet tomato

La Cova Fumada. I can write forever about this place. But instead, I’ll simply say its a legendary bodega. They grill freshest sea food; sardines, mackerel, prawns, squid, octopus with garlic and parsley.  You should go there around 11 a.m. since there is always a que and food finishes by 1 p.m.!

Bormuth. Local tapas bar, quality food.

bormuth good city guides

Dinner

Canete. My best memories in Barcelona are from Canete. Its loud, lively and full of laughter. So typical Spain! Food is exquisite; try squid sandwich and aged beef steak with foie. And always call to reserve beforehand! A bit pricey vs rest of Barcelona.

El Sortidor de la Filomena Pagès. Patatas bravas are magic, I love their chilli mayo sauce. The interior is from more than 100 years ago; you still feel the atmosphere around. Plus, everyone there was local – very rare to find in Barcelona. Prices are reasonable.

El Xampanyet. The minute you walk in, El Xampanyet gets you with its charm. Order anything from the bar you like, they are all delicious. Our favorite is grilled meat with pedron peppers. And also, champagne runs like water.el xampanyet

La Flauta. Best classic tapas restaurant, which is not very touristy. Rest of the tapas alternatives like Ciudad Condal or Cerveceria Catalana are floading with tourists.

7 Portes. Your search for the best paella is over! Head to 7 Portes.

Cocktails

La Confiteria. Latest favorite cocktail bar discovery in el Raval. Back in 1912, the venue used to be a neighborhood candy shop. While renovating the interior, they kept most of original decor which is jaw dropping.  Tiles on the floors, oak parquet, painted ceiling… Sip your Old Fashioned among them.

la confiteria good city guides

Barselona’da Ne Yenir? Ne İçilir? Favoriler Rehberi

Neredeyse 9 yıldır Barselona’ya gidiyorum, şehir her gittiğimde biraz değişmiş oluyor. Eskiden bayıldığım yerlere artık eskisi kadar bayılmadığımı, farklı lezzetler aradığımı farkettim. Mesela Brunch & Cake’i çok severdim, şimdi lezzettense görsellik yemeğin önüne geçmiş gibi hissediyorum. Instagram feed’i için güzel görünen yerlerdense ruhu olan yerler daha hoşuma gidiyor. O yüzden bu listede, son ziyaretimden en sevdiklerimi bulabilirsin. Keyfini çıkar!

Brunch

Federal Cafe. Avustralya tipi kahvaltıda öncü. Gotic’teki yerlerini çok seviyorum (Sant Antoni’de başka bir şubeleri daha var); pasajdan geçen insanların günlük koşturmalarını izlerken geçerken saatlerce oturup kahvenin tadını çıkarabileceğin bir yer.

Caravelle. Amerikan Tarzı Diner. Burgerlerden acı soslara her şey Caravelle’nin mutfağında el yapımı. Her zaman yeni şeyler deniyorlar, o yüzden menü sürekli değişiyor. Ben brunch’larını seviyorum çünkü ekmekleri çok iyi.

Can Dende. Pancake’leri favorim

Kahve

Kahveye gelince, benim için en önemlisi kahvenin tadı. Ama atmosfer de bir o kadar önemli. Şu 3 kahve dükkanını çok tavsiye ederim:

Cafe Cometa.

Nomad Coffee.

Satan’s Coffee.

Öğle yemeği

El Pachuco. Meksikalı. Menüde tacos, nachos ve quesadilla var. Meksika’ya gitmedim ama El Pachuco’nun tacosu şu ana kadar denediğim en iyi taco. Michelada ile mükemmel gidiyor. Ayrıca kendi yaptıkları acı sosu da mutlaka dene. Uygun fiyatlı bir öğle yemeği.

Quimet y Quimet. Montaditos’u (küçük sandviçleri) ile ünlü geleneksel bir tapas bar. Buraya her geldiğimizde mutlaka uğrarız çünkü umaminin kitabını yazmışlar diyebilirim. Altta gevrek bir ekmek, üstündeki malzeme birleşimlerinde de tatlı ve ekşi notlar bir arada. Bu 3’ünü deneyin: 1- Füme somon, yoğurt ve trüflü ballı 2- Bebek kalamar ve soğanlı 3- Kurutulmuş dana eti ve tatlı domatesli

La Cova Fumada. Burası hakkında sonsuza kadar yazabilirim. Barselona’da sadece 1 öğle yemeği hakkınız varsa, burası olmalı! Taptaze deniz mahsullerini alıyorlar; ızgara yapıp, mis gibi soğuk sıkım zeytinyağı ve sarımsak ile servis ediyorlar. Sardalya, uskumru, karides, kalamar, ahtapot… Hepsi şahane! Saat 11 civarında kapıda ol, çünkü çoğunlukla sıra oluyor ve 13: 00’de bitiyor. Veya akşam saatlerine de bakabilirsin.

Bormuth. Yerel tapas bar, kaliteli yemekler.

Akşam yemegi

Canete. Barselona’daki en güzel anılarım Canete’den. Gürültülü, canlı ve kahkaha dolu. Yemekler mükemmel; kalamar sandviç ve kaz cigeri & biftek’i dene derim. Rezervasyon şart. Diğer önerilerime göre biraz daha pahalı, özel günler için doğru tercih.

El Sortidor de la Filomena Pages. 100 yıldan eski bir resturant, renove edilip tekrar hayata dönmüş. İçeride neredeyse hiç turist gormedim diyebilirim; ki bu Barselona gibi artık turist akınına uğrayan bir şehirde çölde vaha bulmak gibi. Patatas bravasının sosuna bayıldım! “Gunun yemegi” menusunu isteyin, lezzetli seçenekler vardı. Fiyatları da makul. Bazı akşamlar caz dinletisi oluyor.

El Xampanyet. İçeri girdiğiniz dakikada, El Xampanyet cazibesi ile insanı yakalıyor. Bardan istediğin her şeyi sipariş edebilirsin, hepsi çok lezzetli. En sevdiğimiz ise pedron biberli ızgara et. Ayrıca kendi yaptıkları Cava’dan sipariş edin, su gibi akıyor.

La Flauta. Çok turistik olmayan (bence) en iyi klasik tapas restoran. Ciudad Condal veya Cerveceria Catalana gibi tapascılar genelde Amerikalı turist kaynıyor.

7 Portes. En iyi paella. Senelerdir değişmeyen reçetesi ve lezzeti ile kesinlikle favorimiz!

Kokteyl

La Confiteria. El Raval’daki son kokteyl barı keşfi. Mekan 1912 yılında mahallenin eski şeker dükkanıymış. Hala aynı fayansları, meşe parkeleri, Ronesans gibi resimli tavanları, orjinal barı ile tek kelime ile efsane bir yer! Koktely menusu ise mekan dokusuna 180 derece tezat; çok modern. Tek yemek hakkınız varsa La Cova Fumada’ya gidin demiştim, tek bir içki hakkınız varsa da buraya!

 

 

Barcelona Rehberi: Raval Top 10

Some while ago, most of the visitors and even locals were not fond of Raval. It was a “no go zone” because it was unsafe and dangerous. However now, its a popular hangout for the bohemian crowd with its cool cafes & delicious restaurants and always on festive streets.  

Bir zamanlar çoğu yabancının “yok oraya gitmeyin”, “gece eve dönerken Raval’den yürümeyin” dediği Raval, şuan Barcelona’nın en gözde semtlerinden biri. Nasıl ki Karaköy bizim için tamircilerden 3. dalga kahvenin başkentine dönüştü, Raval de Barcelona için öyle (Neyse ki Karaköy’ün hızlıca yaşanıp tüketilmesi gibi tüketilmiyor Raval).

Raval’in hem eskisini yeniden keşfettik, hem de yeni mekanlarının izini sürdük. Bir sürü tasarım butik, hiç beklemediğin anda karşında çıkan süper ötesi restaurantlar, modern sanatın merkezine dönüşmesi ile Raval favorilerim arasına girdi.

Here is my top 10:

Benim top 10’im aşağıda:

1- Head to Caravelle for breakfast which is famous with its yummy “Huevos Rancheros”. Menu is constantly evolving; coffee is from the city’s best Nomad. Don’t be late, there is always a que and favorites run out quick.

Sabah kahvaltısı için muhteşem “Huevos Rancheros”u ile Caravelle‘e gitmeli. Menüsü sürekli değişiyor, kahveleri şehrin en iyisi Nomad’dan geliyor. Yanlız çok geç kalma, menü’deki favoriler erken bitiyor.

caravelle-1

2- Just in front of Caravelle, there is Nuovum. It’s a shop that has natural objects, beautiful plants and simple jewelry designs.

Karşısında hemen Nuovum var. Doğal objeler, güzel bitkiler ve yalın takı tasarımlarının birleştiği bir dükkan.

3- Raval is on the right of La Rambla. Everyone knows the La Bouqeria market on La Rambla, you go in and eat some exotic fruits. What everyone does not know is “El Quim de la Bouqeria” in that market. My mouth is watery whenever I recall baby octopus with scrambled eggs.

Raval, La Rambla’nın sağında kalıyor. La Rambla üzerindeki La Bouqeria marketini herkes bilir, içeri girip değişik görünümlü meyvelerden yersin. Asıl herkesin bilmediği, o marketin içindeki “El Quim de la Bouqeria“. Üzerine göz yumurta kırılmış sahanda bebek ahtapotu hatırladıkça ağzım sulanır.

baby-octopus-with-egg

4- A word I repeatedly hear in El Pachuco: Insane! It’s the best Mexican in the city. Their nachos and tacos are to die for. And I am not even exaggerating.

Öğle yemeği için yine ağlatan bir tercih: El Pachuco. Burası Meksika mutfağı. Sadece nachos, tacos ve quesadilla var menüsünde. Yanında da acılı bira. Kesinlikle en iyi meksikalı!

5- Xurros is a famous street dessert in Spain. And I love Granja M. Viader the most.

Ispanya’nın Xurros’u meşhur. Ben en çok Granja M. Viader‘inkini severim.

6- For coffee you can go to Lukumas (owned by Greek Petros) or El Colectivo.

Kahve için Yunanlı Petros’un sahibi olduğu Lukumas‘a veya El Colectivo‘ya gidebilirsin.

lukumas-coffee

7- Raval is a heaven in terms of designer boutiques. Try Les Topettes for artisanal perfumes, Fantastik for extraordinary objects.

Raval her yönden tasarım dükkanları açısından bir cennet. Artizan parfümler için Les Topettes, dekorasyondan deftere “sıradışı objeler” içinse Fantastik i öneririm.

8- If you have 2 hours, spend it in MACBA. It’s not only a museum, but a signiture building representing transformation of Raval. In the long stairs ahead, children of all ages and nationalities ride skateboards and listen to music. Before going there, check the current exhibitions from its website.

2 saat ayırırım dersen, MACBA’yı layığı ile gezebilirsin. MACBA sadece biz müze değil, Raval için önemli bir yapı. Önüdeki uzun merdivenlerde her yaştan ve her milletten çocuk birlikte kaykay yapıp, müzik dinliyor. Raval’in kaykaycıları Raval’deki değişimin simgesi. Müzeye gelince, güncel sergiler ve enstalasyonlar için gitmeden bu linke bakabilirsin.

macba

9- Raval hid one of the city’s finest tapas restaurants behind La Rambla. It is Bar Cañete. Here is my proposal for you: Make a reservation at least 3 days before you go / if you are two, sit in the bar / forget your diet / trust your waiter. Happiness is guaranteed.

Raval şehrin en güzel tapas restaurantlarından birini La Rambla’nın arka sokağına saklamış. İsmi Bar Cañete. Sırasıyla önerilerim: Gitmeden en az 3 gün önce rezervasyon yaptır, eğer iki kişiysen bara otur, diyeti boşver, garsona güven. Mutluluk sarhoşluğu garanti.

Processed with VSCO with a5 preset
Fotoğraftaki Canete’nin menusu, yemeğin mutlu ettiği konusunda hemfikiriz!

canete-sefleri
Canete’nin Şefleri

10- You had a beautiful day, had the best food; now you need a coctail to put you to sleep. Head to Boadas Cocteleria. One of the oldest cocteleria’s in the city.

Tüm gün gezdin, en güzel yemekleri yedin, uykudan önce son bir cila: Boadas Cocteleria. Şehrin en eski kokteylcilerinden.

24 Saatte El Born Barcelona

Bir önceki rehberimde, Barcelona’yı keşfetmeye yeni başlayanlar için semtlerini anlatmıştım (linki burada). Şimi sıra Barcelona’nın semtlerinin detaylı rehberlerinde.

İlki, en sevdiğim: El Born. 24 saatte El Born’da ne yapılır?

Yazının sonunda bir de tüm mekanları google map’s e pinledim, gitmeden telefonuna yükle ve her yeri avucunun içi gibi bulmanın keyfini çıkar!

10:00 El Born’a gelmenin en kolay yolu metroya atlayıp Jaume I’de inmek. Kahvaltı için 2 seçeneğin var. Eğer hızlıca kahvaltı faslını atlayayım ama sağlıklı olsun dersen ilk seçenek Teresa’s. Tam tahıllı ekmek üzerine avocado mash yiyip, onlarca çeşit juice’lardan birini tadabilirsin.

Eğer bir önceki gece iyi partilediysen, “recovery brunch” için sana önerim Milk. İçerisi loş ve salaş; sabahları brunch mekanı, akşamları ise bar.  Malzemeleri her gün meşhur Bouqeria’dan taze taze geliyor. Menüden benim favorilerim Salmon Eggs Benedict ve Nurse Jackie.

11:30 Kahvaltını yaptın, güne hazırsın. İlk önce Picasso Müzesi’nden başla. Picasso’nun en zengin eserleri burda o yüzden dikkat kapıda çok sıra oluyor! Önce bu linkten bilet al.

12:30 Picasso’da gördüklerin bir öğle kahvesinde değerlendirilmeli. Barcelona’da top 5 kahve dükkanlarından biri, çoğuna göre de birincisi, gizli bir geçidin içindeki Nomad Coffee.

screen-shot-2016-12-22-at-18-16-41

screen-shot-2016-12-22-at-18-20-53

13:30 Kahve insanı tok tutar, bir tur daha müze gezisi yapabilirsin. Şimdiki durak Çikolata Müzesi “Museu de la Xocolata“. Çikolatalardan gözün dönerse şaşırma.

14:30 Sıra geldi öğle yemeğine! Yine sana iki seçenek. Meksika yemeklerinin şahı burrito ve nachos’u harika yapan, 3,5 €’ya Margharita 5,5€’ya da Caiprioska hüpletebileceğin bir yer: Rosa Negra. Menüsü çok geniş değil ama herşey çok uygun fiyata.

İkinci seçenek ise El Born’un gözbebeklerinden Cal Pep. Cal Pep hem tapasçı, hem değil. Tapasçı diyorum çünkü klasik tapaslar da menüsünde var. Değil diyorum çünkü Tapas diyemeyeceğimiz Akdeniz mutfağından yemekler de var. Ama onlar da “tapas kültürüne” sadık kalarak, paylaşılabilir şekilde servis ediliyorlar. Burası hem gözünü, hem de mideni doyuracak. Gitmeden menüyü burdan incele.

16:00 Güzel yemeğini yedin, şimdi mideyi rahatlarmak için biraz uzanmak lazım. Doğru Ciutadella Park‘ına. Yürürken ara sokaklarda kaybolmak en iyisi. Gözüne kestirdiğin butikleri, minik dükkanları gezebilirsin. Benim favorim Ena Macana, burdan baya bir takı almışlığım var.

Ciutadella’ya eğer üst kapısından girersen meşhur Arc de Triomf‘u görebilirsin. Parka geldiğinde üzerinde şal/ceket ne varsa yere atıp uzanıyorsun. Serbest zaman. Dileyen misafirlerimiz yerli halka karışıp ip atlayabilirler 🙂

Processed with VSCO with a5 presetProcessed with VSCO with a5 preset

19:00 Akşam yemeği için bol seçenek! Öncelikli olarak tüm zamanların en favorisi La Paradeta. Olayı deniz mahsülü. Dükkan 8’de açılır ama sen 7’de kapıya git. Gerçekten ciddi sıra oluyor. Eğer arkadaş grubuysanız işiniz kolay, her seferinde sırada 1 kişiyi rehin bırakarak beklediğin zaman boyunca karşısındaki “El Born Centre de Cultura” yı gezebilirsin. Saat 8 oldu, içeri girdin. Karşında kocaman bir tezgah karşılar seni, balık pazarı gibi. Deniz midyesinden, yengecine, ahtapotundan kalamarına kadar. Fiyatları çok uygun. Sen yiyeceğini seçersin, senin için pişirip masa numaranı anons ederler – gidip alıp yersin. Bu kadar paraya ne kadar çok yedim diyip şaşarsın.

İkinci seçenek El Xampanyet. Burası gece dışarı çıkmadan önce lokallerin takıldığı Şampanya Barı. Tapaslar iyi, ortamı çok iyi. Cava içmeye git derim.

el-xampanyet

Son seçenek biraz Amerikan vari olsa da seni mutlu edecek cinsten bir hamburgerci: Bacoa. Bir Ispanyol ve bir Avusturalyalı bir araya gelmiş; en güzel hamburger için kolları sıvamışlar. Kendi yaptıkları sarımsaklı mayonezlerini mutlaka denemen lazım!

22:00 Kokteyl barları bizden sorulur. El Born’daki en iyi kokteylci Collage Art & Coctail Social Club. Ben bir Bloody Mary hayranı olarak buraya bayılırım. İster arkadaş grubunla gidip üst katta sakin otur, ister alt katta barda takıl.

Biraz sanatsal tarafı deneyimlemek istersen, ben okurken mezuniyetimin yapıldığı Palau De La Musica‘yı öneririm. İnanılmaz bir iç dizayna sahip olan bu opera binasında neredeyse her akşam bir şov var, burdan programa bakıp bilet alabilirsin.

Tüm bu mekanların hepsi ise aşağıdaki haritada! Biraz daha ilhama ihtiyacın varsa Good City Guides’ı Instagram‘dan takip etmeyi unutma 🙂

Barcelona Semt Rehberi

Bundan 6 sene önce master yapmak için okul ararken tüm seçeneklerimi tek bir şehire indirgemiştim: Barcelona. Daha görmeden aşık olduğum bu şehirde tam 1,5 sene geçirdim, ve hayatımın en iyi zamanlarından biriydi. Emin ol, bir kez Barcelona’ya gittikten sonra gittiğin her yeri onla kıyaslayacak, her tapas restaurantı gördüğünde anıların canlanacak ve hayallere dalacaksın.

Biraz fazla romantikleştim ama, başka hangi Avrupa şehrinde akşamüstü denizden çıktıktan sonra sırtındaki havlu ve terliklerinle şehrin en güzel Cava barına gidip saatlerce ayakta sohbete dalabilirsin ki?

Bu kadar övgüden sonra daha fazlasını keşfetmek isteyenleri yazının aşağıdaki bölümüne alabiliriz.

Barcelona yazı dizisinin ilk ayağı, yeni başlayanlar için

Barcelona Semt Rehberi

barcelona-map

(Google Map üzerinde semt haritası görünümü için buraya tıklayabilirsin)

El Born: Yukarıdaki haritada Barcelona yazan yer el Born. Burayı tanımlayanlar: Picasso, tüm gün sokakta meydanlarda takılan yerlisi halk, güzel kokteyller, tatlı butikler. Sahile çok yakın ama sahilden apayrı, otantik bir semt. Barcelona’dayken burda kalmanı öneririm.

Barrio Gotico: Ortaçağ Barcelona’sının merkezi, ana katedral burda bulunuyor. Etrafta çok fazla turist var ama yine de dar sokaklar ve sıkışık binalar arasından gerçek Gotico’yu keşfedebilirsin. Ünlü Las Ramblas (bizim İstiklal’in eski güzel hali), semte sınır çekiyor. Las Ramblas’tan yürürken hiç tahmin etmeyeceğin meydanlara çıkarsın, en güzel jazz barı bulursun; o da sana süpriz olur.

L’Eixample: Dreta ve Esquerra olarak ikiye ayrılıyor. El Born ve Gotico Barcelona’nın eski zamanlardan kalan semtleriyken L’Eixample Gaudi ile birlikte kurulan bir semt. Tüm sokakları birbiriyle 90 derece açı oluşturacak şekilde kubik kubik planlanmış. Kaybolman imkansız.

Dreta kısmı, daha gösterişli kısmı. Tüm lüks markaların, butiklerin, modern tapas restaurantlarının, şarap barlarının olduğu Passeig de Gracia caddesi burdan geçiyor. Gaudi’nin La Pedrerası ile birlikte 2 harika evi de bu cadde üzerinde. Ama benim favorim araç trafiğine kapalı, ağaçların arasında yürüdüğün, scooter’cıların cenneti, bir sürü kahve/tatlı/sushi dükkanı olan Enric Granados sokağı.

Esquerra (tam adıyla L’Antiga Esquerra de l’Eixample) ise Barcelona’da gay komunitesinin yaşadığı, balkonlarında gökkuşağı bayraklarını görebileceğin bir bölge. Oldukça renkli, şehrin özgürlükçü ruhunu yaşatıyor.

Raval: Ben Barcelona’ya gitmeden önce, Raval’e gitmeyin diye haritada üstünü çizmişti bir arkadaşım. Külliyen yalan. Evet, burda her milletten insan yaşıyor, evet belki burası en güvenli yer değil ama bir değişim içinde. Bu değişim de semti enteresan kılıyor. Ünü kötü gece kulubunden dönüştürülen sanat merkezleri, kaykaycıları, sokak arası kahvecileri ve pazarları ile kendine has bir semt.

El Poble Sec: Raval’in bir sol tarafı. Montjüic’in altı. Bundan 5 sene önce sadece gece kulupleri ve barları ünlüydü (misal Sala Apolo), fakat şimdi yeni açılan tapasçıları, bohem Vermut barları, İspanyol mezecileri, gurme mekanları ile Raval gibi hızla değişmekte. Üstelik fiyatlar da oldukça uygun.

La Barceloneta: Sahil, paella, burgerciler ve gece kulupleri. Eğer Barcelona’ya yazın gelirsen burda çok zaman geçirirsin. Eğer aradığın turistlerin gitmediği daha sakin bir deniz/güneş deneyimi ise El Poblenou‘yu öneririm. El Poblenou 19.yüzyılda Sanayi Devrimi’nde Barcelona’nın merkeziymiş, o yüzden sahilin üst kısmında bir sürü eski bina, fabrika göreceksin. Sonralarda onları konutlara, sanat&tasarım okullarına ve gece kulüplerine çevirmişler – en iyisi 5 bölüme ayrılmış 5 farklı müzik türü ile Razzmatazz.

Gracia: İş merkezleri ile birlikte Barcelona’da yaşayan çoğu kişinin kaldığı bölge burası. Turistik yerlere uzak, daha şık ve modern. Bana Madrid’i anımsatıyor. Gaudi’nin Parc Güell’i burda.

Sagrada Familia: Bu semt ile ilgili söyleyebileceğim tek şey, Sagrada Familia’nın burda olması 🙂 Metro’ya sabahtan atla, gez, geri dön.

Şimdiden Barcelona’yı sevmeye başladın mı? 🙂

2017 Festivalleri: Avrupa

Umarım geçtiğimiz hafta Pegasus’un aşırı indirimini duyup kendine 160 TL’ye bir Avrupa bileti kapmışsındır! “Aaa ben onu kaçırdım!” diyorsan, instagram’dan goodcityguides’ı takip etseydin, kaçırmazdın (Şimdi reklamlar: instagram hesabım). Kaçırdıysan da üzülme, yeni indirimler yolda, geliyor. Ben sana haber veririm.

Bilet alırken hepimizin bir filtresi var: “en ucuz hangi zaman” / “ne ara izin alabilirim” / “benle kim gelir”. Sen bir de o filtrelere “o tarihlerde bir etkinlik var mı”yı ekle, hiç pişman olmazsın.

Eğer tatilini özel bir festivale denk getirirsen, şehrin hiç bilmediğin bir yönünü görüp hiç unutamayacağın bir deneyim yaşayabilirsin.

Ben bu sene favori etkinliklerimi seçerken, şehirlerin geleneklerini yaşatanlardan seçtim. Umarım en az 3’üne gidersin!

İşte benim Avrupa favorilerim:

1- Art Basel

Şehir: Basel, İsviçre

Tarih: 15 – 18 Haziran 2017

Nedir? 1970’den beri, uluslararası sanat galerilerinde sergilenecek en iyi işlerin gösterime çıkmadan bir araya geldiği, Avrupa’nın en büyük sanat etkinliği.

Neden gitmelisin? Istanbul Modern en sevdiğin müzeyse, tabloların karşısına geçip “ne var ki bunu ben de yaparım” derken içten içe “hmm güzelmiş” diyorsan, İsviçre – Almanya – Fransa kesişiminde kalan bu güzel şehri çiçeklerin açtığı güzel havada gezmek istersen.

Seyahat detayları ve açık olduğu saatler burda.

fotoğraflar www.artbasel.com dan

2- Venedik Karnavalı

Şehir: Venedik, Italya

Tarih: 11 – 28 Şubat 2017

Nedir? Aslına bakarsan, dini bir tören Venedik Karnavalı. Geçmişi 1162’ye dayanıyor, Hristiyanlıkta 40 gün süren bir perhiz dönemi öncesinde insanların bir araya gelip bol bol yiyip eğlenmesi ile başlıyor.

Neden gitmelisin? Öncelikle güzel Venedik için. Sonra Venedik’i bir de Venedik maskesiyle görmek için.

fotoğraflar www.instagram.com/venice_carnival_official dan

3- La Tomatina

Şehir: Bunol, Ispanya

Tarih: 30 Ağustos 2017

Nedir? Kimsenin neden kutlandığını bilmediği, aşırı eğlenceli bir festival. 20.000 kişi bir araya geliyor, ve birbirine domates fırlatıyor.

Neden gitmelisin? Hayatın boyunca böyle bir görüntü göremeyeceğin ve kendini çocuk gibi hissedip özgürleşebileceğin için.

Unutma, bilet alman şart. Bunol normalde 9.000 kişilik nüfuslu bir kasaba, ve La Tomatina zamanında gelenler 50.000’e çıkınca bilet satmaya başlamışlar. Şimdi maximum 20.000 kişi girebiliyor. Biletler burada satışa çıkıyor.

Bunol’a gelmişken, seyahatini Valensiya ile birleştirip, orada konaklayabilirsin. Trenle gitmesi çok yakın.

fotoğraflar www.latomatina.org dan

4- Las Fallas

Şehir: Valencia, Ispanya

Tarih: 15 – 19 Mart 2017

Nedir? Baharın gelişini kutlama festivali.

Neden gitmelisin? Gelenek taa Ortaçağ’dan geliyor. Marangozlar kış aylarında karanlıkta çalışırken yaktıkları mumları desteklemek için altlarına odun koyuyorlar. Sonra bahar gelince de kutlamak amaçlı bu odunları yakıyorlar. Bir süre sonra bu odunları giydirme, hatta sonralarda da ünlüler gibi giydirme geleneği başlıyor. Adları da basit odundan “ninots” a evriliyor ve ünü yayılıyor. Şimdi, her bir “ninots” gerçek bir sanat eseri! İnsan kendini onların yanında dolaşırken büyülenmiş hissediyor..

Videosunu izlemek istersen, aşağıda:

fotoğraflar www.huffingtonpost.es’den

5- Glastonbury

Şehir: Glastonbury, İngiltere

Tarih: 21 – 25 Haziran 2017

Nedir? Dünyanın en büyük açık hava festivali! Çağdaş müzik, dans, tiyatro, sirk, kabare ve birçok canlı sanat performansı.

Neden gitmelisin? 1970’de Jimi Hendrix vefat ettikten 1 gün sonra başlayan festivale bilet 1 pound’du ve yan çiftlikten bedava süt de bilete dahildi. Şimdi, festival kocaman bir alana yayılıyor ve diyelim ki sen elektro seviyorsun senin sahnen ayrı, tiyatro seyretmeye gelenin sahnesi ayrı, jazz dinleyenin sahnesi ayrı. Yine de en güzel performanslar, festivalin en ortasındaki “Piramit Sahne’de”. Geçen sene Muse, Adele ve Coldplay’i ağırladı. Kim bilir bu sene kimleri ağırlar..

Bilet almak için 3 Ekim’e kadar kayıt olman şart! 3 Ekim’de biletler satışa çıkıyor ve hızlı davranırsan bilet alabiliyorsun. Nolur nolmaz sen mutlaka kayıt ol (burdan), kayıt olmak bedava!

fotoğraflar www.glastonburyfestivals.co.uk den

6- Primavera Sound

Şehir: Barcelona, İspanya

Tarih: 31 Mayıs – 4 Haziran 2017

Nedir? Müzik festivali

Neden gitmelisin? Bir kere Barcelona! 1,5 yıl yaşadığım, sonrasında da hep kalbimde yaşattığım canımın canı bir şehir. Sonra Primavera döneminde, tüm şehir festival alanına dönüyor. Sadece festivalin yapıldığı Parc Del Forum değil, Raval ve Apolo’da da özel gösteriler oluyor. Line up çok iyi, herkes kendinden geçiyor.

Eğer 7 Ocağa kadar bilet alırsan, indirimli fiyattan alabilirsin. Bilet için buraya.

fotoğraflar http://www.primaverasound.es’den

7- Gelato Festival

gelato-festival

Şehir: Floransa, Parma, Roma, Napoli, Turin, Milano, Londra, Berlin, Valensiya

Tarih: Nisan’da başlıyor, her şehirde 4 gün kalıyor, tüm tarihler ve detaylar burada.

Nedir? Adından da anlaşılabileceği gibi Dondurma Festivali 🙂

Neden gitmelisin? Aslında bu bir yarışma! Belirtilen tarihlerde şehrin tüm lokal dondurmacıları bir araya geliyor, ve sen tadım yapıyorsun. O şehrin en favori dondurmacısını seçiyorsun. Sonra en sevilenler 1-4 Eylül’de tekrar Floransa’da bir araya geliyor ve final kazanan seçiliyor. Sadece dondurma festivali var diye bir şehre gidilmez tabi, ama eğer seyahatini bu tarihlere denk getirirsen dondurmaya doyacağın kesin.

fotoğraf www.gelatofestival.it’den.

İyi eğlenceler!

 

En gastronomik balıkçı kasabası

Sahil kasabası denince insanın aklına kartpostallık İtalya’nın meşhur Cinque Terre bölgesi, veya masmavi deniziyle Yunan kıyıları geliyor. Ama bizim kalbimizi Ispanya’nın kuzeyindeki Getaria çaldı. Öyle ki, 5 günlük gezimizde 2 kez gittik!

Adını şuan çok az kişinin bildiği bu gastronomi cennetini rotana eklersen bir iyi bir kötü haberim var. İyi haber (eğer yemeyi seviyorsan) kendinden geçeceksin. Kötü haber, bir ömür başka yerde yediğin deniz mahsülüne “Ama Getaria’daki bambaşkaydı” diyeceksin.

 

Getaria’da ne var?

  1. Kalkan! Suyuna ekmek banacağın, kaşık kaşık yiyeceğin cinsten. Denizden toplanıyor, önce mühürleniyor. Sonra içi yarılıp kılçıkları çıkarılıyor. Tam ortasına zeytinyağı boca edilip tekrar kapatılıyor ve kömür ızgaranın üstünde yavaş yavaş pişiyor.
  2. Kalkanla birlikte başka deniz mahsüllerine de bakayım dersen, Kaia Kaipe veya Elkano‘yu öneririm. Buralarda yerken, mutlaka bölgenin şarabını iste: Txakoli (Çakoli diye okunuyor)
  3. Nagusia Kalea caddesinde yanyana şarkuteriler var, mutlaka zeytinyağı ve ançüez al.
  4. 15.yüzyılda yapılmış gotik kilise San Salvador’u gez.İçine girdiğinde yerin eğimli olduğunu farkedeceksin, sebebi kilisenin dağın içine yapılmış olması.
  5. Buraya gelirken yanına mayonu/şortunu almayı unutma. Gaztetape Beach’te hiç para vermeden güneşlenip, denize girip,  Atlantik’in serin sularına kendini atabilirsin.

Bonus track: Moda’nın devlerinden Balenciaga Getaria’da doğmuş. Burda bir terzinin yanında çalışırken, potansiyelini farkeden patronu onu Madrid’e yolluyor ve eğitim almasını sağlıyor. Sonrasında da kendisine yürü ya kulum deniyor. Biz gittiğimizde kapalıydı ama modaya ilginiz varsa, müzesini gezebilirsiniz. Gitmeden burdan programa mutlaka bakın!

Son olarak, konaklamada Getaria’yı tercih etmem, San Sebastian’da kalıp 45 dakikalık bir araba yolculuğu ile gidip gelebilirsin.

 

San Sebastian’da yapman gereken 10 şey

Metrekare başına en çok Michelin yıldızlı restaurant düşen, zamanın aristokratlarının tatil şehri San Sebastian’a gidince yapman gereken 10 şey aşağıda!

  1. Sabah kahvesinin dumanı şehrin ilk ve tek 3.dalga kahvecisi Sakona‘da tutuyor.
  2. 1912’de açılmış Hotel Maria Cristina şehrin merkezi. İçerisinde tura çıkıp Woody Allen’in, Elizabeth Taylor’in izlerini takip et.
  3. Hiç üşenme, araba kiralayıp 30 dak mesafedeki balıkçı kasabası Getaria’ya git. Suyuna ekmek banacağın kalkan seni Kaia Kaipe‘de bekliyor.
  4. Basklar tapasa pintxo der. Sana ançüezi sevdirecek pintxo bari Txepetxa eski şehirde.
  5. Lokaller pazar gunu kilise ziyareti sonrasi ailecek La Cuchara de San Telmo‘da. Günün menüsündeki herşey şahane.
  6. Gandarias‘ta et, Bar Nestor‘da Ispanyol omleti, Ganbara‘da kruvasanlı pintxos yemeden dönersen ayıp olur.
  7. Ucsuz bucaksiz La Concha ve Zurriola plajlarında piknik yapmak, sörf yapanları hayranlıkla izlemek serbest.
  8. Bir de sörf tahtasından harika ev dekoru olur, en güzelleri Pukas Surf‘te.
  9. Gece gezmesinde cin tonikten başkasını içmem dersen La Gintoneria‘da tam 100 çeşit cin var.
  10. Gurme şehrinde vejeteryansan hiç üzülme, Kafe Botanika tam sana göre.
Bu da bonus: San Sebastian 2016 Avrupa Kültür Başkenti. Gitmeden önce ajandasına burdan bakarsan, cillop festivallere denk gelebilirsin.